20 Mayıs 2015 Çarşamba

2015 Tahtalı Run to Sky Yarış Raporu

Bazı yarışların başında kendinizi iyi, bazılarında kötü hissedersiniz. Eğer kötü hissediyorsanız bir noktadan sonra işlerin yoluna gireceği konusunda kendinizi kandırmaya çalışırsınız. Uzun bir yarışsa (10-15+ saat) bu çoğu zaman işe yarayabilir. İşler bir noktadan sonra az da olsa iyiye gider, ya da en azından sürekli kötüye gitmez. Ama ya Tahtalı Run to Sky gibi göreceli olarak kısa bir yarışsa? Bu durumda işleri tersine döndürmek için yeterli vakit olmayabilir. O zaman durumu kabullenip olabildiğince zevkini çıkararak başladığınız işi bitirmek gerekir.

Yarışın tamamen düz yolda geçen ve o tempoda rahat geçmesi gereken ilk 4.5 kilometresinde kendimi hiç iyi hissetmedim. Başka bir sorun var mıydı bilmiyorum ama bildiğim şey sıcak daha ilk dakikalardan itibaren kötü çarptı. Yanartaş'ın yaklaşık 1 km süren taş merdivenlerini çıkmaya başladığımda işlerin bir süre sonra düzeleceği konusunda kendimi kandırmaya çalışıyordum. Bu bölümü Mert'le beraber koştuk ve 10. km'ye kadar sanırım üç defa yolu kaybettik (detayı aşağıda). Bu biraz motivasyon kırsa da bahane değildi. Esas problem patikanın biraz dikleştiği yerlerde bacaklarımı döndürecek enerjiyi bulmakta zorlanmamdı. Dikleşen yerlerde Mert'e yol verip yavaşlayarak nabzımı düşürmeye çalıştım ama sanırım pek de bir işe yaramadı. 



10. km'deki ilk istasyona geldiğimizde saat henüz 10 civarıydı ve hava bundan sonra giderek daha da ısınacaktı. Oysa yarıştan bir önceki gün hava bulutluydu ve güneş bulutun arkasına girdiğinde sıcaklık bir anda düşüyordu. Fakat yarış günü Olimpos'un tanrıları işin bu kadar kolay olmasını istememiş olacaklar ki tüm yarış kavurucu güneş altında geçti. 2000m'nin üzerinde bile rüzgardan eser yoktu ve adeta kavruluyorduk. Mert de nabzının çok yüksek olduğunu söyleyince durumu kabullenip tempoyu düşürdük ve yarışın zevkini çıkarmaya çalışmak konusunda anlaştık. 

20. km'ye kadar tırmanışlarda Mert, daha düzleşen yerlerde ben öne geçip birbirimizi çektik ve Beycik istasyonuna ulaştık. Burada iyice ıslanıp su takviyesi yaptıktan sonra vücut ısım biraz indi ve kendimi biraz daha iyi hissetmeye başlayıp öne geçtim. Zirveye kadar geri kalan 8km'lik tırmanışta önce orman içinde tırmandık. 1850m irtifadaki ağaç hattına geldiğimizde ağaçlar bıçak gibi kesildi. Önce taşlık arazide yol aldıktan sonra son kilometreleri de kar üzerinde tırmandıktan sonra Tahtalı Dağı'nın zirvesindeki teleferik istasyonuna 5 saat 20dk'da ulaştım.

Hepsi bu kadar mı? Tabii ki değil. Bu oldukça farklı bir yarış ve detaylar için sanırım klasik bir yarış raporundan farklı yaklaşmak daha doğru olacak. 

Beycik'ten hemen sonra.Foto: aksiyonfotoğrafları.com
TAHTALI DAĞI VE TELEFERİK

Tahtalı Dağı 2365m yüksekliği ile Beydağları Milli Parkı içindeki en yüksek zirve. Bu dağın zirvesine ulaşmanın (ve ulaştıktan sonra inmenin) sadece iki yolu var. Birincisi teleferik yardımı ile. Teleferiğin 726m irtifadaki alt istasyonuna ulaşmak için Tekirova ve Çamyuva arasındaki ana yoldan ayrılıp 7km yol almak gerekiyor. 2007 yılında İsviçreliler tarafından yapılıp hizmete giren bu teleferik sizi 10 dakika içinde 726m'den 2365m'deki zirve istasyonuna ulaştırıyor. İstasyondaki broşürde 4350 metrelik hattıyla bunun Avrupa'nın en uzun teleferik hattı olduğu söyleniyor. 

Yarıştan önceki gün bu teleferik ile zirveye çıkma şansımız oldu. Hava bulutlu olduğu için alt istasyondan zirve görünmüyordu. 1900m civarında bulutların içinden geçtik ve müthiş bir manzara ile karların içindeki zirveye ulaştık. Sefer saatleri mevsimlere göre değişmekle beraber bu mevsimde saat 9:00 ve 18:00 arasında her yarım saatte bir karşılıklı sefer var. Gidiş dönüş ücret 60TL.   

Zirveye çıkmak için iki yol var demiştim. Diğeri ise bu yazının konusu, yani kendi gücünüzle tırmanmak. Bu seçenek haliyle biraz daha yorucu ama tamamladığınızda teleferikle karşılaştırılamayacak kadar tatmin edici olduğunu sanırım söylemeye gerek yok.

Cumartesi günü zirveden Çıralı tarafındaki sahile bakarak ertesi gün oradan buraya nasıl geleceğimizi hayal etmeye çalıştım. 

Zirveden manzara
PARKUR

Yarış Çıralı'nın merkezinde deniz seviyesinden başlayıp 2365m'deki Tahtalı zirvesinde sona eriyor. Aralardaki iniş çıkışları da dahil ettiğimizde toplam tırmanış yaklaşık +2700 metre. Fakat bu aslında biraz yanıltıcı bir değer çünkü start alanından Yanartaş merdivenlerine kadar olan ilk 4.5 km'lik bölüm tamamen düz olarak deniz seviyesinde koşuluyor. Dolayısı ile sadece 23-24 km içerisinde +2700m tırmanış olduğunu söylemek daha doğru. 

İlk istasyon olan Ulupınar istasyonu yaklaşık 10. km'de ve 271m irtifada. Fakat iniş çıkışlarla birlikte bu noktaya kadar toplam tırmanış (hepsi 4.5km ile 10.km arasında olmak üzere) +450m civarında. Bundan sonraki istasyon ise yaklaşık 20. km'deki ve denizden 925m yükseklikteki Beycik kontrol noktası. Bu noktaya kadar olan toplam tırmanış ise +1300m civarında. 

Beycik kontrol noktasından sonra geriye 8-8.5 km'lik bir bölüm kalıyor ama bu bölümde bir kilometreyi 20dk'dan hızlı geçmek hiç de kolay olmadığı için hayatınızın en uzun 8km'lerinden biri olmaya aday. Sadece bu kısımda yaklaşık +1400m tırmanacaksınız.


Zirve çok yakın ama bir o kadar uzak. 

PLANLAMA ve SÜRE TAHMİNİ

Yarışın mesafe olarak orta noktasi haliyle 14.km ama "süre olarak" orta noktasını 20. km'de bulunan Beycik istasyonu olarak düşünebilirsiniz. Yani ilk 20 km'yi 3 saatte aldıysanız, son 8 km'yi de yine ancak 3 saat civarında gidebileceğinizi hesaplayın. Yarıştan önce eğim grafiğini incelediğimizde bunun böyle olacağını planlamıştık ve kendim de dahil olmak üzere çok büyük çoğunluk için durum aynen böyle oldu. Önümüzdeki yıllardaki hava durumu, 2000m üzerindeki kar durumu vs. gibi faktörlere göre bu az da olsa değişkenlik gösterebilir ama planlama yapmak için bu veri size oldukça doğru fikir verecektir. 

ZORUNLU MALZEME VE BATON

Yarıştaki zorunlu malzemeler bu tür birçok yarıştaki standart malzemeler. Ancak yarıştan bir hafta önce 2000m üzerinde kar geçişleri olacağı için baton zorunlu malzeme listesine eklendi. Bana göre son derece isabetli bir karar olmuş yoksa birçok yerde işler çok daha zor ve tehlikeli olurdu. 

Batonsuz çıkılmaz mı? Rus Macera Takımı üyelerinden biri batonsuz çıktı ve zaman cezası almasına rağmen çok iyi bir zamanla da bitirdi. Ama Rus takımı bu tür dağ tırmanışlarında çok tecrübeli olan ve dünya şampiyonalarına katılmış bir ekipti. Üstelik bir süredir Çıralı'da takım olarak kamp yaptıkları için araziyi iyi tanıdıklarını, hatta rotayı da yarıştan önce tırmandıklarını öğrendik. Benim fikrimi sorarsanız, kar olup olmaması ve zorunlu tutulup tutulmamasından bağımsız olarak, eğer çocukluğunuz Alp'lerde geçmediyse veya canınız sıkıldıkça buralara çıkıp inmiyorsanız batonsuz gitmeyi pek aklınızdan geçirmeyin. 

Baton alsanız fena olmaz demiş miydim? Foto: aksiyonfotoğrafları.com
İŞARETLEME

Yarış birçok yerde Likya Yolu parkurunu takip etse de bazı bölümlerde bundan ayrılıyor. Parkur kırmızı beyaz şeritlerle işaretlenmiş. Mert'le birlikte 4.5k ile 10k arasıında 2 tanesi kısa sayılabilecek bir tanesi ise biraz daha uzunca olmak üzere sanıyorum 3 kez yolu kaybettik. Bunların ilk ikisinde çok büyük ihtimalle hata bizdeydi. Henüz hızlı koşabildiğimiz bölümlerdeydik ve sık ormanın içindeki tek kişilik patikalar büyük taşlar ve ağaç kökleri ile kaplı olduğu için bir anlık konsantrasyon kaybıyla hemen yandaki başka bir patikaya daldık. Daha uzun zaman kaybettiğimiz üçüncüsünde ise yol bir evin yanından geçiyordu ama biz evin çevresindeki tel örgünün ters tarafında kalıp uzunca bir süre karşıya geçilecek yeri bulmak için uğraştık. Bu noktada farklı zamanlarda farklı kişiler sorun yaşadığı için bizim dışımızda bir problem olmuş olması muhtemel. Evin sahibi işaretleri sökmüş olabilir, Likya Yolu yürüyüşçüleri işaretleri kaldırmış olabilir vs. vs.  

Bunun haricinde benim gözüme çarpan bir nokta ise Beycik'e gelmeden önce (muhtemelen 16-17. km civarında) geniş bir yoldan yokuş aşağı giden yolda sol tarafa dar bir patikadan ayrılan yerdi. Mert'le beraber koşarken bir yanlışlık olduğunu neyse ki erken fark ettim ve çok az geri dönerek doğru yolu bulduk. Mert'le burada birçok kişinin sorun yaşayacağını tahmin ettik ve maalesef yarıştan sonra bunun gerçekleştiğini öğrendik. 

Beycik'ten sonra ise bence işaretleme olması gerektiği gibiydi. Bundan sonra hızlı gitmek de mümkün olmadığı için fazla sorun olmadı. Doğrusu son 8km içinde ben de birçok defa işaret görmek için durup etrafı inceledim ama çoğu zaman şeritler ya bir ağaç dalına dolandığı için göremiyordum ya da konsantrasyonum düştüğü için. Şunu da söylemek gerekir ki böyle sert bir arazide işaretleme yapmak hiç kolay değil. Genele baktığımda ben işaretlemeyi beklediğimden daha iyi buldum, bu seneki tecrübeler ile gelecek senelerde zayıf birkaç nokta güçlendirilebilir. 

Yarıştan bir gün önce. Zirve bulutların üzerinde bir yerlerde. Foto: aksiyonfotoğrafları.com
GÖNÜLLÜLER ve İSTASYONLAR

Bu konuda birçok defa bir şeyler yazdım ve özellikle böyle sert yarışlarda bunun çok kritik olduğunu düşünüyorum. Caner yarıştan önceki gün görülmez bir kaza ile dizini sakatlayınca koşma ihtimali ortadan kalktı ve gönüllü olarak yardım etti. Onun kaybı hem biz yarışmacıların hem de organizasyonun kazancı oldu diye düşünüyorum çünkü bu yarışta özellikle 20. km'deki Beycik kontrol noktası son derece kritik bir istasyondu. Burada bulunan lise öğrencileri iyi niyetle ellerinden geleni yapmaya çalıştılar ama burada mutlaka bu tür bir yarışın ruhunu anlayan ve gelen kişiye nasıl davranacağını bilip onu doğru yönlendirecek tecrübeli biri gerekiyordu. Bu boşluğu da Caner doldurdu. 

Beycik neden kritik bir nokta diyeceksiniz? Çünkü bundan sonra sadece 8km olmasına rağmen daha önce de bahsettiğim gibi bu nokta yarışın süre olarak henüz ortası. Bu noktadan sonra zirveye kadar başka istasyon yok, araçla ulaşım mümkün değil ve başınıza bir şey gelirse ya arama kurtarma ekiplerinin ya da helikopterin gelmesini beklemekten başka çareniz yok. İkincisi başınıza bir şey gelmese bile zirveye saat 18:00'den önce ulaşmanız gerek çünkü aşağıya giden son teleferik bu saatte. Eğer bu saatte kadar ulaşamazsanız geceyi burada geçirip ertesi sabah 9:30'daki ilk teleferiği beklemek zorundasınız! 

Tüm bunlar sebebiyle bence önümüzdeki yıllarda bu istasyonda koşanların doğru kararları vermesine yardımcı olabilecek tecrübede ve yeterlikte birinin olması çok önemli. Katılımcı sayısı arttıkça bu daha da önemli hale gelecek diye düşünüyorum. Zaten bu konu sadece bu yarışın değil bence ülkemizdeki birçok ultramaratonun temel gereksinimi. 

Zirveden geldiğimiz yere bakış. Foto: aksiyonfotoğrafları.com
BAŞLANGIÇ SAATİ VE ZAMAN LİMİTİ

Yarıştan sonra en çok konuşulan şeylerden birisi başlangıç saatinin geç olması ve zaman limitinin kısa olması idi. Bu konuda benim görüşüm şöyle: Bir organizatör yarışla ve parkurla ilgili doğru bilgileri sağladıktan sonra tüm kuralları olduğu gibi zaman limitini de istediği gibi belirler. Herkes bu bilgiler ışığında kendi kararını verebilir. Parkurun özellikleri, istasyonlar arası mesafeler, irtifalar, toplam tırmanışlar ve zaman limiti  yarış sitesinde uzun süredir duyurulmuştu ve yarışta bu bilgilerin doğru olduğun gördük. Dolayısı ile burada bir problemden bahsedemeyiz. 

Bundan sonraki seneler için ise herkes kendince önerilerde bulunabilir. Son teleferik saati sabit olduğu için finiş saatini değiştirmek çok mümkün değil, dolayısı ile başlangıç saatini geriye çekerek zaman limitini uzatmak birçok kişinin önerisi idi. Eğer şartlar uygunsa bu yıl 9:05'te başlayan yarışın önümüzdeki yıllarda daha erken başlatılması alternatifi eminim değerlendirilecektir. 

***

Genele baktığımda ben küçük ama özveriyle çalışan bir ekibin sert bir arazide, ilk yıldaki kısıtlı imkanlar dahilinde başarılı bir organizasyon ortaya çıkardığını gördüm. Yarış direktörü Polat Dede başta olmak üzere emek veren herkese teşekkürler. Eminim birçok ufak tefek sorun olmuştur ama kritik alanlarda bunu yarışmacılara yansıtmamayı başardılar. Bu seneki tecrübe ile yarışın önümüzdeki yıl daha da iyiye gideceğinden eminim. 

Ben yarışta verilen tişörtü ve bandanayı oldukça beğendim. Yarışın farklılığını yansıtıyor ve parkuru gayet güzel özetliyorlar. Kumaşı da her zaman giyilebilecek kalitede. Seramik madalya da aynı şekilde standart yarış madalyalarından kendini ayrıştırıyor. Öte yandan Beycik istasyonunda beslenmenin sitedeki bilgiler ışığında beklenenden zayıf olduğu eleştirisine katılıyorum. 

Son olarak gelecek sene katılmayı düşünenlere nacizane bir not: Burası gerçekten özel bir parkur. Denize girdiğiniz sahilden sabah koşmaya başlayıp öğleden sonra karlar altındaki zirveye ulaşmak her zaman yaşanamayacak bir duygu. Ancak bir gerçek var ki parkur ciddiyet gerektiriyor, özellikle de bu seneki 7 saatlik zaman limiti ile. Bendeki verilere göre yarışın 22 ila 27. km'leri arasındaki 5km'lik bölümde 990m tırmanış var, bu da Vertical K standartlarında bir eğim demek.

Dağcılık geçmişi olanları bir kenara koyuyorum, onlar neyle karşılaşacaklarını eminim az çok tahmin ediyorlardır. Fakat sadece koşu altyapısı olanların bu yarışı gayet ciddiye alıp hazırlanmalarını tavsiye ederim. "Altı üstü 28 km" diyip geçmeyin, yanılırsınız. Tırmanış konusunda çok tecrübeli değilseniz asfaltta 28km'yi koşabildğiniz sürenin burada yaklaşık 2.5-3 kat daha fazla sürebileceğini hesap edin.

Mümkünse sıcak havada ve batonla dik tırmanış antrenmanları yapmaya çalışın. Yarışta ise elinizden geleni yapmaya çalışın ama işler iyi gitmiyorsa yaptığınız şeyin ne kadar özel olduğunu düşünüp keyfini çıkarmaya bakın. 



Foto: İlhan Vatansever

Yaş grubu kürsüsünde Mert ve Soner ile. Foto: Ceren Hancıoğlu
Fotoğraflar için tıklayın

Tüm sonuçlar için tıklayın

1 yorum:

  1. okuduğundan öğrenmek kadar güzel bir şey yok.. hem gözümde canlamdı hem aklımı zorladı hem de canımı çektirdi... teşekkürler...

    YanıtlaSil