3 Ocak 2013 Perşembe

Özgürlük Parkı 6 Saat Koşusu

İnsan neden aynı yerde dönüp durarak saatlerce koşar? 

Zamanlı koşular Türkiye’de pek bilinmese de özellikle organize etmenin kolaylığı dolayısı ile yurtdışında oldukça yaygın olarak yapılıyor.  En popüler olanları 6-12-24 saat koşuları. (48 saatten tutun günlerce süren yarışlara kadar daha ekstrem versiyonları da mevcut ama onları bu yazının dışında tutuyorum). 

Peki başka yerde koşmak varken neden döne döne koşmak?

Bilmiyorum. Neden 25-30dk sağlıklı yaşam egzersizi yapmak yerine Pazar sabahları 25-30km koşuyoruz? Her gün 3-5km koşmak varken neden maraton bitirmek için antrenman  yapıyoruz? Neden yarış derecelerimizi birkaç saniye/dakika geliştirmek için aylarca programlar uyguluyoruz?  Koşmayan biri de bunların yapılmasını çılgınlık olarak görüyor. Üstelik anlamaya bile çalışmıyor. Aynı yerde 6-12-24 saat koşmak, düzenli koşan biri için bile bir çılgınlık. Koşan insanlar olarak bunu sevmek veya yapmak zorunda değiliz. Ama en azından çok sayıda koşucunun neden yaptığını anlamaya çalışabiliriz. Bence ancak bu şekilde koşmayan ve koşanları anlamaya bile çalışmayanlardan bir farkımız olabilir. 

Göztepe Özgürlük Parkı
23 Haziran 2012’de Beşiktaş Yıldız Park’ında bir grup arkadaşla Türkiye’deki ilk gayrıresmi 6 saatlik koşuyu yapmıştık. O koşunun bundan bazı önemli farkları vardı. İlki parkurun yapısıydı. 1.6km’lik her turda yaklaşık 60m yükseklik değişimi vardı ki bu oldukça ciddi bir rakam. Ben de dahil olmak üzere bazılarımız Run Fire Cappadocia’ya hazırlandığımız için koşu boyunca 5kg+ ağırlıktaki çantalar taşımıştık. Zeminin toprak olması avantajdı. Öte yandan hava sıcaktı ve özellikle 95% oranındaki nem son derece rahatsız ediciydi. Ve tabii tek olarak değil grup halinde yapılmıştı.

O koşu hem iyi bir antrenman hem de güzel bir ilk deneyim oldu. Fakat bu koşu türünün dünyadaki örneklerine bakınca birkaç standart görülüyor. Ya atletizm pistinde yapılıyorlar ya da 1km veya 1 mil uzunluğundaki olabildiğince az eğimli asfalt parkurlarda. Örneğin IAU (Uluslararası Ultramaraton Birliği) tarafından bu yıl düzenlenen dünya şampiyonası 1544m uzunluğundaki düz parkurda yapıldı. Ben de Yıldız Parkı koşusundan sonra bir dahaki olası bir organizasyon için bu şartlara uygun bir yer düşünmeye başlamıştım. 

En önemli kriterler olarak birkaç nokta vardı: Dünyadaki örneklere yakın mesafelerdeki az eğimli veya düz bir parkur,  beton veya kaldırım taşı gibi bacakları yıpratmayacak bir zemin, destek ekipleri, arkadaşlar ve ailelerin rahatça zaman geçirebilecekleri bir alan, tuvalet imkanı ve mümkün olduğunca güzel bir çevre yapısına sahip bir mekân. Birkaç yere gittikten sonra aklıma Göztepe Özgürlük Parkı geldi. Bir test koşusuna gittim ve bu kriterlerin neredeyse hepsini sağlayan bir alan olduğunu gördüm. Son derece bakımlı, çocuklar için oyun parklarından kafelere ve piknik masalarına kadar destek ekipleri için çeşitli imkanlar sunan ve hepsinden önemlisi tam da 1.6km uzunluğunda asfalt parkuru olan bir park. 


Ekim ayında parkı Caner’e de gösterdim ve birlikte 2 tur attıktan sonra o da aynı görüşleri paylaştı. Yıl sonuna kadar olası bir organizasyon için takvimde uygun bir yer bulamayınca daha sonra değerlendirmek için rafa kaldrdık. 30 Aralık akşamı, yılın son gününde farklı bir koşu yapmaya karar vermiştim. Yurtdışında 31 Aralık’ta çok sayıda bu tür koşu olması beni de motive etti. Son anda kimsenin programını bozmamak için haber vermek istemedim (versem eminim gelen ve en azından bir kısmını koşanlar olurdu). Bu deneyimi önce kendim yaşamalı ve başkasını çağırmadan önce parkuru ve mekânı kendim test etmeliydim. Üstelik böyle bir koşuyu yalnız yapmanın grup ile koşmaya göre ne kadar daha fazla zor olacağını görmek istiyordum.

Parkur Yapısı
Özgürlük Parkı’nın içinde birçok yol var. Parkın en dışından geçen asfalt yolun üzerinde bisiklet işaretleri var ama bisiklete binen kimse yok. Sadece yürüyüşçüler ve koşanlar tarafından kullanılıyor. Yolun hemen 6-7m yakınında tuvalet imkanı olması da çok büyük avantaj. Parkur neredeyse düz. 1.6km’lik turda yaklaşık 11-12m kadar tırmanış ve bir o kadar da iniş var. Eğim en çok  1- 2% seviyesinde. Ancak uzun süre koştuktan sonra hissetmeye başlıyorsunuz.  Koşudan bir gün sonra bisiklet üzerinde bir turun tamamını kameraya aldım. Aşağıda izleyerek fikir sahibi olabilirsiniz. 

1.6km uzunluğundaki tur

Koşunun kendisine gelirsek...

31 Aralık sabahı 6:20 gibi parkın önündeydim. Planlamam yok denecek kadar azdı. Yanıma biraz yiyecek, su, yedek tshirt gibi minimal malzeme almıştım ama bunları parkta 6 saat boyunca koyacak güvenli bir yer bilmediğim için arabada bırakmak zorundaydım. Bu sebeple parkın ana girişine en yakın olabilecek ama park yasağı olmayan bir yer bulmak için 10-15dk kadar döndükten sonra girişe 50-60m uzaklıkta bir yere parkettim. Yanıma 600ml’lik el mataramı ve bir Snickers alarak sabah 6:39’da koşuya başladım. 

Kurallar gayet basitti: Durmak, yürümek, tuvalete gitmek, oturup dinlenmek serbestti ama saat başladıktan sonra ne olursa olsun bir daha 6 saat boyunca hiç durmayacak ve turlar hep aynı yönde atılacaktı. Hava 6 derece civarındaydı. Şort, tshirt, kolluk, şapka ve ince bir eldiven ile koşmaya başladım. İlk birkaç turda biraz ürpersem de daha sonrası için gayet yeterli oldu. Daha fazla giyinirsem ilerleyen turlarda sıkıntı olacağını ve fazlalıkları yanımda taşımak veya arabaya geri götürmek zorunda kalacağımı biliyordum. 

Spontane bir karar olduğu ve daha önce düz bir parkurda bu kadar koşmadığım için belirli bir mesafe hedefim yoktu. En azından o konuda rahattım. Nabzımı 70%’in fazla üstüne çıkarmadan gidersem uzun bir süre devam edeceğimi hesap etmiştim. İlk 3 saatten sonra duruma bakıp nasıl devam edeceğim konusunda strateji geliştirecektim. 


Bu tip koşularda başlangıç her zaman zor ama bir grupla birlikteyseniz işler biraz daha kolay. Yıldız Parkı koşusunda ilk birkaç saat küçük gruplar halinde beraber koşup sohbet etmiştik. Beraber koşmasak bile birkaç dakika aralıklarla birbirimizin yanından geçerken motivasyon sağlamıştık. Esas mental zorluk 3-4 saatten sonra başlamıştı ve onda da birbirimize destek olma şansına sahiptik.  Bu kez yalnız olduğum için özellikle ilk 1 saat beklediğim gibi zor geçti. Bir turu kaç dakikada attığınıza bakıp ister istemez çeşitli hesaplamalar yapmaya başlıyorsunuz.  Karanlıkta ve boş parkta oldukça uzun gelen 3 tur (4.8km) attıktan sonra daha 25 dakika geçtiğini gördüğünüzde beyniniz bunun saçma ve anlamsız bir iş olduğu konusunda sizi ikna edip hemen bıraktırmak için işe koyuluyor.  "6 saat yerine 4 saat koşsam olmaz mı?", ya da "42km koşup bıraksam yetmez mi?" gibi olumsuz düşünceleri enjekte etmeye çok erken başlıyor. 

40 dakika sonra ilk tuvalet molasını verdim. Tuvalet hemen parkurun 6-7m yanında olduğu için toplamda en fazla 60-65 saniye civarı zaman kaybetmiş olmalıyım. 5-6 tur atıp vücut ve beyin ısındıktan ve belli bir ritmi bulduktan sonra havanın da aydınlanması ile saatte bakmamaya, ilerisini düşünmemeye zorlayıp sadece o ana odaklanmaya başladım. Bu sıralarda yürüyüşçülerin yanında parkta koşanların sayısı da artmaya başlamııştı. Karşıdan gelen koşucuları motivasyon olarak kullanmaya başladım. Acaba hangisi ile en çok kez karşılaşacaktım?  55 yaşlarındaki lacivert eşofman takımı ile koşan adam mı, 25 yaşlarındaki kırmızı uzun kollu giymiş çocuk mu yoksa 40 yaşlarındaki siyah kapşonlu ve güneş gözlüklü kadın mı? Sonunda en çok koşan beklemediğim biri oldu. 45 yaşlarında, 1.90 boylarında, gözlüklü ve yün beresi olan bir erkek koşucu ile neredeyse 2.5 saat boyunca 4-5 dakika aralıklarla devamlı karşılaştık. Bir ara bunun güzel bir düello oyunu olabileceğini düşündüm... 

En son kim ayakta kalacaktı? 

Kahvaltı yapmadan başladığım için ilk 1 saat sonunda yarım snickers yemiştim. Diğer yarısını 2:15 civarında yedim ve 3 saat dolduğu zaman arabaya gidip incir ve kuruyemişten oluşan küçük paketimi ve bir snickers daha almaya karar verdim. Bu arada her turun sonunda parkın ana girişindeki kapıdan geçerken 5 metre uzaktaki simitçideki simitler gözüme çok güzel gözükmeye başlamıştı. 2 saat 56 dakika olduğu zaman simitçinin yanına gittim ve karper peyniri de olduğunu gördüm. 3-4 dakika sonra gelip alacağımı söyleyip peynir sürülmüş bir simit hazırlamasını rica edip hemen arabaya koştum. Su takviyesinin ardından incir/kuruyemiş paketini aldım, telefonda gördüğüm cevapsız aramaya kısaca yanıt verdikten sonra tam simitçinin yanına gelmiştim ki el mataramı arabada unuttuğumu farkedince çabucak gidip geri geldim. Simitçi içine peynir sürülmüş simidi torbaya koyup hazırlamış elime uzatıyordu. 

-Şimdilik yarısını alıyorum, diğer yarısı sizde kalsın 1 saat içinde gelip alırım.

-???

Belki de ilk defa duyduğu bu ilginç teklife simitçi oldukça  şaşırsa da zaman kaybetmemek için olayın detaylarını anlatmakla uğraşmadan teşekkür edip yarısını kopararak kaçarcasına parkura döndüm. Koşarken simit yemek çok kolay değil. O yüzden hızlı şekilde yürürken çabucak bitirdim. Yanında biraz nutella ve çay da olsa fena olmazdı ama hesapta olmayan güzel bir beslenme oldu. (kendime not: bir dahakine kendi simidini istediğin şekilde evde hazırlayıp öyle gel). Son yarım saatte düşmeye başlayan motivasyonum yarı noktayı geçmenin ve güzel bir takviye yapmanın da etkisiyle tekrar yükselmişti. Çok uzun süredir ilk kez mesafeye baktığımda 32.5km civarındaydım. Maraton noktasını geçtikten sonra simidin diğer yarısını yemeye hak kazanacaksın diyerek önüme yeni bir hedef koydum. 

38km civarında beynim atağa geçti. Maratonu bitir yeter, niye devam ediyorsun? Parkta döne döne maraton koşmuş olmak yeterli niye zorluyorsun? Hakkını vereyim kendi içinde mantıklı önermelerdi ama 6 saat diye başlanmış bir koşuyu maraton koştum diye bırakmanın başarısızlık olduğunu ertesi gün idrak edeceğimi bildiğim için direndim ve bu teklifi nazikçe reddettim. 43K civarlarında simitçinin yanından geçerken hemen simitin diğer yarısını alıp yedim ve 50km noktasına odaklanmaya başladım. 


Daha önce fazla etkilemeyen bazı şeyler artık sinirimi bozmaya başlamıştı. Parkta çok fazla kedi var, nedendir bilinmez bazıları ani hareketler yapıp bir anda önünüze atlıyor. Bunlara ilk başlarda gülerken artık ritmimi ve adım boyumu bozuyorlar ve tam transa girip güzel bir rüya görürken uykudan uyandırıyorlardı. Ama daha çok sinirlendiren 2-3 kişinin yan yana gelip halay çeker gibi yolu kapatarak yürümesi ya da yolun ortasında durup cep telefonuyla mesaj yazmaya çalışması gibi olaylardı. Artık bütünüyle enerji konservasyonu moduna girmiştim ama bu insanlar gereksiz manevraları minimize etmeme engel oluyor ve zigzag çizmeye mecbur ediyorlardı. “Burada 6 saat koşmaya çalışıyorum biraz saygı gösterin” diye tartışmak oldukça komik olacağı için bazılarına sürtünerek geçerek yaptıklarının saygısızlık olduğunu hissettirmeye çalıştım. 

50k’yı geçtikten sonra incir ve kuruyemiş yemek için çok kısa bir yürüme molası daha verdikten sonra son etaba odaklandım. 5 saate yaklaşırken beslenme araları dışında yürümemiştim. Mesafeye baktığımda 6 saatlik toplamın 60 ila 65k arasında olacağı gözüküyordu. 65k’nın üstüne çıkma olasılığm gözükmüyordu. Böylece 5 saati tamamladıktan sonra 2 tur koşma (3.2km) ve 300-400m yürüme stratejisine geçmeye karar verdim. 

5 saat bitti ama yürümeden önce 1 tur daha atabilirim diye düşündüm. Attım ve daha kötüye gitmedim. Bir tur daha bir tur daha derken saatte 5:25’i görünce geri kalanı da koşabileceğime karar verdim. Bir 10k yarışındaki 6-8km’ler arası zordur. Bir maratonda da 35-40km arası. Bu bölümleri atlattıktan sonra geri kalan bölümün en az o kadar zor olacağını ve çok acı çekeceğinizi bilirsiniz ama finişi hissetmeye başlamanın adrenalini ile sonunu getirirsiniz. Bu da aynı olaydı. Sadece yarım saat kaldığını görünce tekrar motivasyonum yükseldi ve son 10 dakikada tempoyu yükselterek 6:00:10 süre ve 64:05km mesafe ile koşuyu tamamladım. 

Yıldız Park 6 Saat ve Özgürlük Parkı 6 Saat koşularından neler öğrendim?

  • Özgürlük Parkı bu tür bir koşu için son derece uygun. Birkaç negatif nokta olarak, yukarıdaki videoda da görebileceğiniz gibi son 700m’de 90 derecelik 5-6 tane dönüş var, ilerleyen saatlerde bunlar biraz zorlamaya başlıyor ve eğer karşıdan biri geliyorsa koşu ritminiz bozulabiliyor. Parkı trafiğe kapatamayacağımıza göre bu kabul edilebilir bir durum. Yolu kapatarak yürüyen bazı insanlar da sinir bozabiliyor ama bunların sayısı çok fazla değildi. Bunun dışında yukarıda saydığım birçok gerekli özellik parkta mevcut. 
  • Evet, kısa turlu uzun koşular zihinsel açıdan gerçekten zor. Yalnızsanız çok daha zor. Kafanızı dağıtmak daha fazla gayret istiyor ve bırakmak için çok çeşitli sebepler var. Önceden kuvvetli bir zihinsel hazırlık şart. 
  • Turlu koşuların avantajları da var. Yanınızda bir şey taşımak zorunda değilsiniz. Güvenli bir yerde yiyecek ve yedek kıyafetinizi olduğunu düşünürsek dehidrasyon, hipotermi gibi ihtimaller yok denecek kadar az. Dağın başındaki yalnızlık psikolojisi burada yok, her zaman güvendesiniz. Size destek veren, hatta zaman zaman birlikte koşanlar varsa her turda onları görerek motivasyonunuzu yükseltmeniz gayet kolay.  
  • İki tane 6 saat koşusuna bakarak 12 saat hakkında bir fikir yürütebileceğimi düşünüyorum. Eğer bir grupla birlikte olursa zorluk biraz azalır. Hiç kolay olmaz ama yeterli motivasyonla, özellikle aile ve arkadaş desteği de olursa bitirme şansı yükselir. Ancak 6 saatten farklı olarak önceden iyi bir beslenme stratejisi ve daha yorulmadan önce bir yürüme/koşma stratejisi oluşturmak şart. Yoksa ikinci yarı olması gerekenden çok daha büyük bir eziyet haline döner.  
  • Gelelim 24 saate... Daha önce aralıksız 23.5 saat koştum, ne demek olduğunu biliyorum. Ama koştuğum yarış 2 x 80km’lik turdan oluşan ve İspanya’nın kasabaları arasındaki dağlarda geçen bir yarıştı. Kısa bir parkurda 24 saat boyunca dönmek bundan çok farklı bir psikoloji. Bunun ne demek olduğunu ancak yaşayan biri tam olarak anlayabilir.
  • 50 mil ve 100 mil yarışları arasındaki farkı anlatırken bir 100 mil yarışının 50 mile göre 2 kat değil, 3 ila 3.5 kat daha zor olduğu söylenir. İki mesefayi de tecrübe etmiş biri olarak ben de aynı düşüncedeyim. Çünkü buradaki olay sadece fiziksel yorgunluk değil. İlk 50 milde ortaya çıkmayan mide problemleri, bağırsak sorunları, dehidrasyon, hipotermi, uykusuzluk, motivasyon eksikliği ve sakatlık gibi birçok başka faktör ikinci 50 milde ortaya çıkıyor. Bu yüzden zorluk sadece ikiye katlanmıyor. Buradan hareketle turlu bir 24 saat koşusunun da 12 saate göre en az 3 kat daha zor olacağından en ufak kuşkum yok. Çok iyi bir fiziksel ve zihinsel hazırlık şart. Beslenmeden tutun yürüme molalarına ve hatta birkaç defa ufak kestirmeler yapmaya kadar çok iyi bir strateji ve planlama gerek. 
  • Her ne kadar ilk başta çılgınlık gibi gözükse de bu koşuların kendine has çekicilikleri var. Bir turda tamamen tükenmiş olduğunuzu düşünürken hemen bir sonraki turda gördüğünüz ya da düşündüğünüz bir şey sayesinde hayata yeniden gelmiş gibi canlanıp kendinizi harika hissedebiliyorsunuz. Duygusal inişler ve çıkışlar çok fazla.
Son olarak...

-Her bulduğum fırsatta gidip bunu yapar mıyım? Tabii ki hayır. 

-2 kez yaptığım için pişman mıyım? Kesinlikle hayır. 

-Uzun mesafe koşanların en az bir kere (özellikle bir grup ile) denemesini tavsiye eder miyim? Evet.

Sonuçta kimse bu tür bir koşuyu sevmek zorunda değil ama denemeden bilemezsiniz. Üstelik yaptığımız her koşuyu da sevdiğimiz için yapmıyoruz. 5k’dan maratona kadar herhangi bir yarışa katılıp limitlerinizi zorladığınızda en azından son 1/3’luk dilimde acı çekmediğinizi söyleyemezsiniz (eğer söylerseniz limitlerinizi zorlamadığınızı söylerim). 

Bunun da onlardan çok fazla bir farkı yok.

10 yorum:

  1. insanın kafasında bu mesafeleri ve bu süreleri canlandırmasını sağlamışsın.kalemine sağlık

    YanıtlaSil
  2. nedenler ve sonuclar guzel aciklanmis. kostugun icin ayagina, yazdigin icin eline saglik abi.

    YanıtlaSil
  3. Duygularimiza yine tercuman olmussun, once ayagina, sonra kalemine saglik.

    YanıtlaSil
  4. Saygılar, tebrikler, hürmetler :) Aykut, ne kadar ilginçtirki koşan(herhangi bir branşta aktif spor yapıp yarışan) insanlar olarak zaten çok az bir grubuz, fakat bu grup içerisinde bile hala neden, ne gerek varki sorularına maruz kalınıyor. azmin sınırı yok, tekrar gösterdiğin ve ispatladığın için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  5. Tebrikler Aykut denemm lazım..

    YanıtlaSil
  6. Seni tanimak hayata anlam katiyor... iyi ki varsin dostum.

    YanıtlaSil
  7. Koşu üzerine okuduğum en güzel yazılardan biri, hem de video destekli! :)

    YanıtlaSil
  8. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  9. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  10. Vay canına :) süpersin

    YanıtlaSil