İnsan neden aynı
yerde dönüp durarak saatlerce koşar?
Zamanlı koşular
Türkiye’de pek bilinmese de özellikle organize etmenin kolaylığı dolayısı ile yurtdışında oldukça yaygın olarak yapılıyor. En popüler olanları 6-12-24 saat koşuları. (48
saatten tutun günlerce süren yarışlara kadar daha ekstrem versiyonları da mevcut ama
onları bu yazının dışında tutuyorum).
Peki başka yerde
koşmak varken neden döne döne koşmak?
Bilmiyorum. Neden
25-30dk sağlıklı yaşam egzersizi yapmak yerine Pazar sabahları 25-30km
koşuyoruz? Her gün 3-5km koşmak varken neden maraton bitirmek için antrenman yapıyoruz? Neden yarış derecelerimizi birkaç saniye/dakika
geliştirmek için aylarca programlar uyguluyoruz? Koşmayan biri de bunların yapılmasını
çılgınlık olarak görüyor. Üstelik anlamaya bile çalışmıyor. Aynı yerde 6-12-24 saat koşmak, düzenli koşan
biri için bile bir çılgınlık. Koşan insanlar olarak bunu sevmek
veya yapmak zorunda değiliz. Ama en azından çok sayıda koşucunun neden yaptığını anlamaya çalışabiliriz.
Bence ancak bu şekilde koşmayan ve koşanları anlamaya bile çalışmayanlardan bir farkımız olabilir.
Göztepe Özgürlük Parkı |
23 Haziran 2012’de
Beşiktaş Yıldız Park’ında bir grup arkadaşla Türkiye’deki ilk gayrıresmi 6 saatlik koşuyu yapmıştık.
O koşunun bundan bazı önemli farkları vardı. İlki parkurun yapısıydı. 1.6km’lik
her turda yaklaşık 60m yükseklik değişimi vardı ki bu oldukça ciddi bir rakam.
Ben de dahil olmak üzere bazılarımız Run Fire Cappadocia’ya hazırlandığımız için koşu boyunca
5kg+ ağırlıktaki çantalar taşımıştık. Zeminin toprak olması avantajdı. Öte
yandan hava sıcaktı ve özellikle 95% oranındaki nem son derece rahatsız
ediciydi. Ve tabii tek olarak değil grup halinde yapılmıştı.
O koşu hem iyi
bir antrenman hem de güzel bir ilk deneyim oldu. Fakat bu koşu türünün dünyadaki
örneklerine bakınca birkaç standart görülüyor. Ya atletizm pistinde yapılıyorlar
ya da 1km veya 1 mil uzunluğundaki olabildiğince az eğimli asfalt parkurlarda. Örneğin
IAU (Uluslararası Ultramaraton Birliği) tarafından bu yıl düzenlenen dünya
şampiyonası 1544m uzunluğundaki düz parkurda yapıldı. Ben de Yıldız Parkı
koşusundan sonra bir dahaki olası bir organizasyon için bu şartlara uygun bir
yer düşünmeye başlamıştım.
En önemli
kriterler olarak birkaç nokta vardı: Dünyadaki örneklere yakın mesafelerdeki az eğimli veya düz bir
parkur, beton veya kaldırım taşı gibi
bacakları yıpratmayacak bir zemin, destek ekipleri, arkadaşlar ve ailelerin rahatça
zaman geçirebilecekleri bir alan, tuvalet imkanı ve mümkün olduğunca güzel bir
çevre yapısına sahip bir mekân. Birkaç yere gittikten sonra aklıma Göztepe
Özgürlük Parkı geldi. Bir test koşusuna gittim ve bu kriterlerin neredeyse
hepsini sağlayan bir alan olduğunu gördüm. Son derece bakımlı, çocuklar için
oyun parklarından kafelere ve piknik masalarına kadar destek ekipleri için
çeşitli imkanlar sunan ve hepsinden önemlisi tam da 1.6km uzunluğunda asfalt parkuru
olan bir park.
Ekim ayında parkı
Caner’e de gösterdim ve birlikte 2 tur attıktan sonra o da aynı görüşleri paylaştı.
Yıl sonuna kadar olası bir organizasyon için takvimde uygun bir yer bulamayınca
daha sonra değerlendirmek için rafa kaldrdık. 30 Aralık akşamı, yılın son
gününde farklı bir koşu yapmaya karar vermiştim. Yurtdışında 31 Aralık’ta çok
sayıda bu tür koşu olması beni de motive etti. Son anda kimsenin programını bozmamak için haber vermek
istemedim (versem eminim gelen ve en azından bir kısmını koşanlar olurdu). Bu deneyimi önce kendim yaşamalı ve başkasını çağırmadan önce parkuru ve mekânı
kendim test etmeliydim. Üstelik böyle bir koşuyu yalnız yapmanın grup ile koşmaya göre ne kadar daha fazla zor olacağını görmek istiyordum.
Parkur Yapısı
Özgürlük Parkı’nın
içinde birçok yol var. Parkın en dışından geçen asfalt yolun üzerinde bisiklet
işaretleri var ama bisiklete binen kimse yok. Sadece yürüyüşçüler ve koşanlar
tarafından kullanılıyor. Yolun hemen 6-7m yakınında tuvalet imkanı olması da çok
büyük avantaj. Parkur neredeyse düz. 1.6km’lik turda yaklaşık 11-12m kadar
tırmanış ve bir o kadar da iniş var. Eğim en çok 1- 2% seviyesinde. Ancak uzun süre koştuktan
sonra hissetmeye başlıyorsunuz. Koşudan
bir gün sonra bisiklet üzerinde bir turun tamamını kameraya aldım. Aşağıda
izleyerek fikir sahibi olabilirsiniz.
1.6km uzunluğundaki tur
Koşunun kendisine gelirsek...
31 Aralık sabahı
6:20 gibi parkın önündeydim. Planlamam yok denecek kadar azdı. Yanıma biraz yiyecek, su, yedek tshirt gibi
minimal malzeme almıştım ama bunları parkta 6 saat boyunca koyacak güvenli bir
yer bilmediğim için arabada bırakmak zorundaydım. Bu sebeple parkın ana
girişine en yakın olabilecek ama park yasağı olmayan bir yer bulmak için
10-15dk kadar döndükten sonra girişe 50-60m uzaklıkta bir yere parkettim.
Yanıma 600ml’lik el mataramı ve bir Snickers alarak sabah 6:39’da koşuya başladım.
Kurallar gayet
basitti: Durmak, yürümek, tuvalete gitmek, oturup dinlenmek serbestti ama saat
başladıktan sonra ne olursa olsun bir daha 6 saat boyunca hiç durmayacak ve turlar
hep aynı yönde atılacaktı. Hava 6 derece civarındaydı. Şort, tshirt, kolluk,
şapka ve ince bir eldiven ile koşmaya başladım. İlk birkaç turda biraz ürpersem
de daha sonrası için gayet yeterli oldu. Daha fazla giyinirsem ilerleyen
turlarda sıkıntı olacağını ve fazlalıkları yanımda taşımak veya arabaya geri
götürmek zorunda kalacağımı biliyordum.
Spontane bir karar olduğu ve daha önce düz bir parkurda bu kadar koşmadığım için belirli bir mesafe hedefim yoktu. En azından o konuda rahattım. Nabzımı 70%’in fazla üstüne çıkarmadan gidersem uzun bir süre devam edeceğimi hesap etmiştim. İlk 3 saatten sonra duruma bakıp nasıl devam edeceğim konusunda strateji geliştirecektim.
Spontane bir karar olduğu ve daha önce düz bir parkurda bu kadar koşmadığım için belirli bir mesafe hedefim yoktu. En azından o konuda rahattım. Nabzımı 70%’in fazla üstüne çıkarmadan gidersem uzun bir süre devam edeceğimi hesap etmiştim. İlk 3 saatten sonra duruma bakıp nasıl devam edeceğim konusunda strateji geliştirecektim.
Bu tip koşularda
başlangıç her zaman zor ama bir grupla birlikteyseniz işler biraz daha kolay. Yıldız
Parkı koşusunda ilk birkaç saat küçük gruplar halinde beraber koşup sohbet
etmiştik. Beraber koşmasak bile birkaç dakika aralıklarla birbirimizin yanından
geçerken motivasyon sağlamıştık. Esas mental zorluk 3-4 saatten sonra
başlamıştı ve onda da birbirimize destek olma şansına sahiptik. Bu kez yalnız olduğum için özellikle ilk 1
saat beklediğim gibi zor geçti. Bir turu kaç dakikada attığınıza bakıp ister
istemez çeşitli hesaplamalar yapmaya başlıyorsunuz. Karanlıkta ve boş parkta oldukça uzun gelen 3
tur (4.8km) attıktan sonra daha 25 dakika geçtiğini gördüğünüzde beyniniz bunun saçma
ve anlamsız bir iş olduğu konusunda sizi ikna edip hemen bıraktırmak için işe
koyuluyor. "6 saat yerine 4 saat koşsam
olmaz mı?", ya da "42km koşup bıraksam yetmez mi?" gibi olumsuz düşünceleri enjekte
etmeye çok erken başlıyor.
40 dakika sonra
ilk tuvalet molasını verdim. Tuvalet hemen parkurun 6-7m yanında olduğu için
toplamda en fazla 60-65 saniye civarı zaman kaybetmiş olmalıyım. 5-6 tur atıp vücut
ve beyin ısındıktan ve belli bir ritmi bulduktan sonra havanın da aydınlanması
ile saatte bakmamaya, ilerisini düşünmemeye zorlayıp sadece o ana odaklanmaya
başladım. Bu sıralarda yürüyüşçülerin yanında parkta koşanların sayısı da
artmaya başlamııştı. Karşıdan gelen koşucuları motivasyon olarak kullanmaya
başladım. Acaba hangisi ile en çok kez karşılaşacaktım? 55 yaşlarındaki lacivert eşofman takımı ile koşan adam mı, 25 yaşlarındaki kırmızı uzun kollu giymiş çocuk mu yoksa 40 yaşlarındaki siyah
kapşonlu ve güneş gözlüklü kadın mı? Sonunda en çok koşan beklemediğim biri
oldu. 45 yaşlarında, 1.90 boylarında, gözlüklü ve yün beresi olan bir erkek
koşucu ile neredeyse 2.5 saat boyunca 4-5 dakika aralıklarla devamlı
karşılaştık. Bir ara bunun güzel bir düello oyunu olabileceğini düşündüm...
En son kim ayakta kalacaktı?
En son kim ayakta kalacaktı?
Kahvaltı yapmadan
başladığım için ilk 1 saat sonunda yarım snickers yemiştim. Diğer yarısını 2:15
civarında yedim ve 3 saat dolduğu zaman arabaya gidip incir ve kuruyemişten
oluşan küçük paketimi ve bir snickers daha almaya karar verdim. Bu arada her
turun sonunda parkın ana girişindeki kapıdan geçerken 5 metre uzaktaki simitçideki
simitler gözüme çok güzel gözükmeye başlamıştı. 2 saat 56 dakika olduğu zaman
simitçinin yanına gittim ve karper peyniri de olduğunu gördüm. 3-4 dakika sonra
gelip alacağımı söyleyip peynir sürülmüş bir simit hazırlamasını rica edip
hemen arabaya koştum. Su takviyesinin ardından incir/kuruyemiş paketini aldım,
telefonda gördüğüm cevapsız aramaya kısaca yanıt verdikten sonra tam simitçinin
yanına gelmiştim ki el mataramı arabada unuttuğumu farkedince çabucak gidip
geri geldim. Simitçi içine peynir sürülmüş simidi torbaya koyup hazırlamış elime
uzatıyordu.
-Şimdilik yarısını
alıyorum, diğer yarısı sizde kalsın 1 saat içinde gelip alırım.
-???
Belki de ilk defa
duyduğu bu ilginç teklife simitçi oldukça şaşırsa da zaman kaybetmemek için olayın
detaylarını anlatmakla uğraşmadan teşekkür edip yarısını kopararak kaçarcasına
parkura döndüm. Koşarken simit yemek çok kolay değil. O yüzden hızlı şekilde
yürürken çabucak bitirdim. Yanında biraz nutella ve çay da olsa fena olmazdı
ama hesapta olmayan güzel bir beslenme oldu. (kendime not: bir dahakine kendi simidini istediğin şekilde evde hazırlayıp öyle gel). Son yarım saatte düşmeye başlayan
motivasyonum yarı noktayı geçmenin ve güzel bir takviye yapmanın da etkisiyle
tekrar yükselmişti. Çok uzun süredir ilk kez mesafeye baktığımda 32.5km civarındaydım. Maraton noktasını
geçtikten sonra simidin diğer yarısını yemeye hak kazanacaksın diyerek önüme
yeni bir hedef koydum.
38km civarında
beynim atağa geçti. Maratonu bitir yeter, niye devam ediyorsun? Parkta döne
döne maraton koşmuş olmak yeterli niye zorluyorsun? Hakkını vereyim kendi
içinde mantıklı önermelerdi ama 6 saat diye başlanmış bir koşuyu maraton koştum
diye bırakmanın başarısızlık olduğunu ertesi gün idrak edeceğimi bildiğim için direndim
ve bu teklifi nazikçe reddettim. 43K civarlarında simitçinin yanından geçerken
hemen simitin diğer yarısını alıp yedim ve 50km noktasına odaklanmaya başladım.
Daha önce fazla
etkilemeyen bazı şeyler artık sinirimi bozmaya başlamıştı. Parkta çok fazla
kedi var, nedendir bilinmez bazıları ani hareketler yapıp bir anda önünüze atlıyor. Bunlara ilk başlarda gülerken
artık ritmimi ve adım boyumu bozuyorlar ve tam transa girip güzel bir rüya
görürken uykudan uyandırıyorlardı. Ama daha çok sinirlendiren 2-3 kişinin yan
yana gelip halay çeker gibi yolu kapatarak yürümesi ya da yolun ortasında durup
cep telefonuyla mesaj yazmaya çalışması gibi olaylardı. Artık bütünüyle enerji
konservasyonu moduna girmiştim ama bu insanlar gereksiz manevraları minimize
etmeme engel oluyor ve zigzag çizmeye mecbur ediyorlardı. “Burada 6 saat
koşmaya çalışıyorum biraz saygı gösterin” diye tartışmak oldukça komik olacağı için
bazılarına sürtünerek geçerek yaptıklarının saygısızlık olduğunu hissettirmeye
çalıştım.
50k’yı geçtikten
sonra incir ve kuruyemiş yemek için çok kısa bir yürüme molası daha verdikten
sonra son etaba odaklandım. 5 saate yaklaşırken beslenme araları dışında
yürümemiştim. Mesafeye baktığımda 6 saatlik toplamın 60 ila 65k arasında olacağı
gözüküyordu. 65k’nın üstüne çıkma olasılığm gözükmüyordu. Böylece 5 saati
tamamladıktan sonra 2 tur koşma (3.2km) ve 300-400m yürüme stratejisine geçmeye
karar verdim.
5 saat bitti ama yürümeden
önce 1 tur daha atabilirim diye düşündüm. Attım ve daha kötüye gitmedim. Bir
tur daha bir tur daha derken saatte 5:25’i görünce geri kalanı da koşabileceğime
karar verdim. Bir 10k yarışındaki 6-8km’ler arası zordur. Bir maratonda da
35-40km arası. Bu bölümleri atlattıktan sonra geri kalan bölümün en az o
kadar zor olacağını ve çok acı çekeceğinizi bilirsiniz ama finişi hissetmeye başlamanın
adrenalini ile sonunu getirirsiniz. Bu da aynı olaydı. Sadece yarım saat kaldığını
görünce tekrar motivasyonum yükseldi ve son 10 dakikada tempoyu yükselterek
6:00:10 süre ve 64:05km mesafe ile koşuyu tamamladım.
Yıldız Park 6 Saat ve Özgürlük Parkı 6 Saat
koşularından neler öğrendim?
- Özgürlük Parkı bu tür bir koşu için son derece uygun. Birkaç negatif nokta olarak, yukarıdaki videoda da görebileceğiniz gibi son 700m’de 90 derecelik 5-6 tane dönüş var, ilerleyen saatlerde bunlar biraz zorlamaya başlıyor ve eğer karşıdan biri geliyorsa koşu ritminiz bozulabiliyor. Parkı trafiğe kapatamayacağımıza göre bu kabul edilebilir bir durum. Yolu kapatarak yürüyen bazı insanlar da sinir bozabiliyor ama bunların sayısı çok fazla değildi. Bunun dışında yukarıda saydığım birçok gerekli özellik parkta mevcut.
- Evet, kısa turlu uzun koşular zihinsel açıdan gerçekten zor. Yalnızsanız çok daha zor. Kafanızı dağıtmak daha fazla gayret istiyor ve bırakmak için çok çeşitli sebepler var. Önceden kuvvetli bir zihinsel hazırlık şart.
- Turlu koşuların avantajları da var. Yanınızda bir şey taşımak zorunda değilsiniz. Güvenli bir yerde yiyecek ve yedek kıyafetinizi olduğunu düşünürsek dehidrasyon, hipotermi gibi ihtimaller yok denecek kadar az. Dağın başındaki yalnızlık psikolojisi burada yok, her zaman güvendesiniz. Size destek veren, hatta zaman zaman birlikte koşanlar varsa her turda onları görerek motivasyonunuzu yükseltmeniz gayet kolay.
- İki tane 6 saat koşusuna bakarak 12 saat hakkında bir fikir yürütebileceğimi düşünüyorum. Eğer bir grupla birlikte olursa zorluk biraz azalır. Hiç kolay olmaz ama yeterli motivasyonla, özellikle aile ve arkadaş desteği de olursa bitirme şansı yükselir. Ancak 6 saatten farklı olarak önceden iyi bir beslenme stratejisi ve daha yorulmadan önce bir yürüme/koşma stratejisi oluşturmak şart. Yoksa ikinci yarı olması gerekenden çok daha büyük bir eziyet haline döner.
- Gelelim 24 saate... Daha önce aralıksız 23.5 saat koştum, ne demek olduğunu biliyorum. Ama koştuğum yarış 2 x 80km’lik turdan oluşan ve İspanya’nın kasabaları arasındaki dağlarda geçen bir yarıştı. Kısa bir parkurda 24 saat boyunca dönmek bundan çok farklı bir psikoloji. Bunun ne demek olduğunu ancak yaşayan biri tam olarak anlayabilir.
- 50 mil ve 100 mil yarışları arasındaki farkı anlatırken bir 100 mil yarışının 50 mile göre 2 kat değil, 3 ila 3.5 kat daha zor olduğu söylenir. İki mesefayi de tecrübe etmiş biri olarak ben de aynı düşüncedeyim. Çünkü buradaki olay sadece fiziksel yorgunluk değil. İlk 50 milde ortaya çıkmayan mide problemleri, bağırsak sorunları, dehidrasyon, hipotermi, uykusuzluk, motivasyon eksikliği ve sakatlık gibi birçok başka faktör ikinci 50 milde ortaya çıkıyor. Bu yüzden zorluk sadece ikiye katlanmıyor. Buradan hareketle turlu bir 24 saat koşusunun da 12 saate göre en az 3 kat daha zor olacağından en ufak kuşkum yok. Çok iyi bir fiziksel ve zihinsel hazırlık şart. Beslenmeden tutun yürüme molalarına ve hatta birkaç defa ufak kestirmeler yapmaya kadar çok iyi bir strateji ve planlama gerek.
- Her ne kadar ilk başta çılgınlık gibi gözükse de bu koşuların kendine has çekicilikleri var. Bir turda tamamen tükenmiş olduğunuzu düşünürken hemen bir sonraki turda gördüğünüz ya da düşündüğünüz bir şey sayesinde hayata yeniden gelmiş gibi canlanıp kendinizi harika hissedebiliyorsunuz. Duygusal inişler ve çıkışlar çok fazla.
Son olarak...
-Her bulduğum fırsatta gidip bunu yapar mıyım? Tabii ki hayır.
-Her bulduğum fırsatta gidip bunu yapar mıyım? Tabii ki hayır.
-2 kez yaptığım
için pişman mıyım? Kesinlikle hayır.
-Uzun mesafe
koşanların en az bir kere (özellikle bir grup ile) denemesini tavsiye eder
miyim? Evet.
Sonuçta kimse bu tür bir
koşuyu sevmek zorunda değil ama denemeden bilemezsiniz. Üstelik yaptığımız her
koşuyu da sevdiğimiz için yapmıyoruz. 5k’dan maratona kadar herhangi bir yarışa
katılıp limitlerinizi zorladığınızda en azından son 1/3’luk dilimde acı çekmediğinizi
söyleyemezsiniz (eğer söylerseniz limitlerinizi zorlamadığınızı söylerim).
Bunun da onlardan
çok fazla bir farkı yok.
insanın kafasında bu mesafeleri ve bu süreleri canlandırmasını sağlamışsın.kalemine sağlık
YanıtlaSilnedenler ve sonuclar guzel aciklanmis. kostugun icin ayagina, yazdigin icin eline saglik abi.
YanıtlaSilDuygularimiza yine tercuman olmussun, once ayagina, sonra kalemine saglik.
YanıtlaSilSaygılar, tebrikler, hürmetler :) Aykut, ne kadar ilginçtirki koşan(herhangi bir branşta aktif spor yapıp yarışan) insanlar olarak zaten çok az bir grubuz, fakat bu grup içerisinde bile hala neden, ne gerek varki sorularına maruz kalınıyor. azmin sınırı yok, tekrar gösterdiğin ve ispatladığın için teşekkürler.
YanıtlaSilTebrikler Aykut denemm lazım..
YanıtlaSilSeni tanimak hayata anlam katiyor... iyi ki varsin dostum.
YanıtlaSilKoşu üzerine okuduğum en güzel yazılardan biri, hem de video destekli! :)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilVay canına :) süpersin
YanıtlaSil