15 Temmuz 2013 Pazartesi

Lavaredo Ultra Trail Yarış Raporu

28 Haziran Cuma akşamüsü 18:00 sularında birlikte kaldığımız Caner Odabaşoğlu yarışın 85Km’ye indiği ve ertesi sabah 8’e ertelendiği haberini verdiğinde Cortina’daki otel odamızda gece 23:00’de başlayacağı açıklanan 118Km’lik Lavaredo Ultra Trail için son hazırlıkları yapmaktaydım.  

Aslında son birkaç gündür orjinal rotanın geçtiği bazı yüksek bölgelerde yoğun kar yağışı olduğu yönünde haberler geliyor ve organizatörler sosyal medyada belli bölgelerde 30cm yüksekliğinde kar olduğunu gösteren fotoğraflar yayınlıyorlardı. Ama geçen sene yarışı koşanlardan aldığım bilgiler ve yarış hakkında okuduğum yazıların hepsi geçen yılki yarışın gün içinde 35 dereceye varan sıcaklıklarda koşulduğunu anlattığı için ciddi bir durumun yaşanacağını açıkçası hiç beklemiyordum. Hatta yarış öncesindeki bu yazımda geçen sene yarışı koşanların verdiği bilgiye dayanarak hava sıcaklığının sorun olabileceğini belirtmiştim! 



Aslında bu sıradşı hava durumunun herkes için büyük sürpriz olduğunu daha sonra öğrendim çünkü haberi aldıktan yarım saat sonra düzenlenen teknik toplantıda, koşucuların güvenliği sebebiyle yarışı ertelemek ve parkuru kısaltmak zorunda kaldıklarını üzüntüyle açıklayan organizatör Simone, 40 yıldır bu bölgede yaşadığını ve ilk defa bu mevsimde böyle bir durumla karşılaştığını söyledi. Arama kurtarma görevlileri ile yapılan görüşmelerde yaklaşık 800 koşucunun bu şartlarda geceyarısı dağlara çıkmasındaki riskler fazla büyük görülmüş ve mecburen bu karar alınmıştı. Tepelerdeki karın erimesi günler süreceği için bir önemi olmasa da bu açıklamanın yapıldığı dakikalarda havanın açıp güneşin çıkması da çok ironik bir görüntü oluşturuyordu.

Orjinal parkurun geçtiği bölgelerden birinin yarıştan önceki günkü durumu..

Yarış öncesi teknik topantıda yeni parkur hakkında bilgi verilirken.
Sonuçta olan olmuş 118K ve +5750m olarak hazırlandığımız  yarış bir çırpıda 85.3K ve +3550m haline gelmişti. Yeni zaman limiti 22 saat olarak belirlenmiş ve bırakma çantası (dropbag) 42.km noktasında olacak şekilde planlanmıştı. Yapacak bir şey yoktu. İlk anda hayalkırıklığı yaşamadığımı söylersem yalan olur. Tüm fiziksel ve mental hazırlığı yaptıktan sonra böyle bir haber almak motivasyonu düşürmüştü. Bir süre sonra kendime kontrolüm dışında gelişen olaylara kafayı takmanın anlamsızlığını hatırlattım. Durumun bu noktaya gelmesinde elimden gelen bir şey yoktu ama bundan sonrasının nasıl şekilleneceği artık kendi elimdeydi. Ultra maraton koşmanın en önemli şartlarından biri değişen şartlara hızla adapte olabilmekten geçiyordu ve benim de bunu yapmam gerekiyordu. Hemen yeni parkura ve mesafeye odaklanıp kendime bir hedef belirledim. Orjinal parkur için iyi şartlarda 18-19 saat gibi bir hedef planlamıştım. Bu parkur için 12 saatin altında bitirmek mantıklı bir hedef olarak gözüküyordu.

Yenilenen parkurun eğim grafiği
Teknik toplantı sonrasında, yemekhaneye dönüştürülen spor salonundaki makarna partisinde yarışa katılan 6 Türk olarak akşam yemeğimizi yiyip biraz sohbet ettikten sonra son çanta hazırlıklarını yapıp sabahın ilk ışıkları ile kalkmak üzere odalara çekildik. Sabah kalktığımızda günlük güneşlik bir havaya uyandık. Hızlı bir kahvaltı sonrası 7:35 gibi Caner’le birlikte başlangıç noktasında bulunan yaklaşık 750 kişinin arasında yerimizi almıştık. 46km’lik kısa yarış olan Cortina Trail'de koşacak olan 700 civarındaki koşucu ise bizden bir saat sonra, yani saat 9:00’da start alacaklardı.

Saat tam 8:00’da start verildi ve asfaltta hızlı geçen ilk 3km’nin ardından patikaya girerek ilk büyük tırmanışa başladık. Tırmanışın büyük bölümünde Faruk Kar ve Alen Gavar ile görüş mesafesindeydik. Hemen ardından bu kez taşlık ve ağaç köklerinin bol olduğu uzun bir teknik iniş başladı. Bu bölümde kendimi iyi hissedince öne geçtim. 12km civarında iniş bittiğinde biraz önümde koşan Alen ile yalnız kalmıştık. Bundan sonra 25.km’ye kadar azalıp artan çeşitli eğimlerde tırmanış olacaktı. 18.km’deki ilk kontrol noktasına Alen ile beraber girdik. Burada biraz su ve bisküvi alıp ara vermeden devam ettim. Alen’in biraz zamana ihtiyacı vardı. Bu onu yarışta son görüşüm olacaktı.  Ayak başparmağında yaşadığı problem sebebiyle yarışı 33km’de bırakmak zorunda kaldığını sonradan öğrendim.

Fotoğraf: Faruk Kar


Starttan birkaç dakika önce
25.km’ye doğru çevredeki müthiş manzaralar arasında tırmanarak modifiye edilen parkurun en yüksek noktası olan 2150m civarlarına çıktık. Buralarda yerlerdeki kar henüz erimemişti. Ardından her çıkışın bir inişi vardır sözünü doğrularcasına başlayan uzun inişte 33.km’de Hotel Cristallo kontrol noktasına odaklandım. Henüz yarışın başında bacakları fazla tahrip etmemeye odaklanarak gittikten sonra yarış öncesinde bu nokta için planladığım 4:00-4:15 süresinin önünde, yaklaşık 3 saat 45dk’da bu noktadaydım.

Bu istasyondan sonra başlayan 5km’lik dik tırmanış yer yer çamurlu zeminde biraz yıpratıcı oldu. Bu tırmanışı bitirdikten sonra 42.km’deki istasyona yaklaşmıştık. Burada daha önceden organizasyona teslim ettiğimiz çantamıza ulaşabilecektik. İstasyona 20m kala gönüllülerden birinin elimde benim çantamla bana doğru geldiğini görmem şaşırtıcı oldu. Önümde ve arkamda koşucular olmasına rağmen, uzaktan geldiğimi görüp göğüs numaramı okuduktan sonra hemen çantamı bulup vakit kaybetmemem için en hızlı şekilde bana ulaştırmışlardı. Hemen hızlıca bir kıyafet değişimi yaptıktan sonra yanıma biraz yiyecek aldım. Çantamı tekrar kapatmaya başladığımı gören bir gönüllü daha hiçbirşey demeden yanıma geldi ve çantamı elimden kaptı. Mükemmel bir hizmet. Aynı diğer istasyonlarda olduğu gibi bu insanlar da işlerini gerçekten hakkıyla yapıyorlardı.





İstasyonda çorba olduğunu görünce iki kâse çorbayı mideye indirip yola devam ettim. 750m kadar gittikten sonra sonra bir şey unuttuğumu farkettim. Su almayı unutmuştum ve mataramda 200ml kadar su kalmıştı. Havanın ısındığı saatler başlamıştı ama geri dönmek ihtimal dahilinde değildi, bir sonraki istasyona kadar bu suyla idare ederim diye düşündüm. Birkaç kilometre sonra taşlık ve ağaç köklerinin olduğu çok teknik bir iniş başladı. Bu inişte önümdeki Fransız koşucu bir virtüöz ustalığında baton kullanma konusunda adeta ders verircesine koşuyordu. Ben biraz kelle koltukta olsa da inişin sonuna kadar 5 metre arkasında kalmayı başardım.

Baton demişken... Bu yarışta ilk kez baton kullandım. UTMB’yi batonsuz koşmak pek mümkün gözükmediği için antrenman yapmak için en iyi fırsattı. Yarıştan bir önceki gün teleferikle 2100m’ye çıkmış, burada Caner’den aldığım 20 dakikalık hızlandırılmış kurs ile ilk kez baton kullanma provası yapmıştım. Batonlar yarışta işime yaradı mı derseniz cevap şöyle: yarışın ilk yarısında fazla yaradığını söyleyemem. Zaman zaman hiç kullanmadım, zaman zaman kullanmaya çalışıp efektif kullanamadım ve boşuna taşıdığımı düşündüm. İkinci yarıda ise giderek ritmimi bulmaya ve kendimi daha rahat hissetmeye başlayınca birkaç uzun çıkışta ve teknik inişlerde faydasını gördüm. Alınan verimi arttırmak için çok antrenman yapmak ve batonu vücudun bir parçası hailne getirmek şart.

Yarışa geri dönersek... 47-57K arasındaki bölüm benim için yarışın en zor kısmı oldu. Aslında büyük bölümü hafif eğimde yükselen çoğu koşulabilecek bir kısımdı ama hem dehidre olmam hem de belki uzun iniş çıkışlardan sonra bacakların yıpranması dolayısı ile olması gerekenden fazlasını istediğim gibi koşamadım. Koşabileceğimi bildiğim yerlerde koşamamak fiziksel olduğu kadar zihinsel olarak da oldukça zorladı. 

Burada beni motive eden şeylerden biri ara ara kafamı kaldırdığımda sağ tarafımda gördüğüm Tre Cime’nin müthiş manzarasıydı. İtalyanca’da “Üç Zirve” anlamına gelen Tre Cime,  Dolomitler’in en ünlü noktalarından biri. Yaklaşık 3000m yüksekliğindeki bu üç zirve sağdan sola “Küçük Zirve”, “Büyük Zirve” ve “Batı Zirvesi” olarak adlandırılıyor. 1919 yılına kadar İtalya ve Avusturya arasındaki sınırı da oluşturan Tre Cime şu anda tamamen İtalya sınırları içinde olsa da bir tarafında ağırlıklı olarak İtalyanca, diğer tarafında ise Almanca konuşuluyor.

Tre Cime di Lavaredo
57.km’deki istasyonda suya kavuşunca yeniden canlandım ve uzun tırmanışı tahminimden daha güçlü çıktım. Havanın soğumaya başlaması ile 68.km’de bulunan sondan bir önceki istasyonda çantamdaki uzun kolluyu üzerime giydim ve biraz peynir atıştırdıktan sonra yola devam ettim. Bu istasyonda İtalyanlara özgü bir şekilde bira servisi de vardı ama yarışta daha önce denemediğim bir şeyi denememek adına pas geçerek yarış sonrasını beklemeye karar verdim.

Artık 81km’de başlayıp yarış sonuna kadar sürecek iniş öncesinde tek bir tırmanış kalmıştı. Ancak en iyisini en sona saklamak istemiş olacaklardı ki bu tırmanışın özellikle 74-77K arasındaki bölümü çok acımasızdı ve hemen herkes gibi benim de belimi büktü. Bitime 5km kala son istasyona ulaştığımda artık bitirme süremi düşünmeye başlamıştım.11 saat zor gözükmesine karşın güçlü bir finiş yapabilirsem mümkün gözüküyordu. Yarıştan bir gün önce katıldığımız ayakkabı testinde teleferikle bizi bu noktaya çıkarmışlardı ve buradan aşağıya koşmuştuk. Dolayısı ile bu 5km’lik kısım parkurda önceden aşina olduğum tek bölümdü. Yokuş aşağı hâlâ iyi gidebilen bacaklara parkuru bilmenin avantajı da eklenince son bölümü pek fena koşmadım. Son metrelerde beni karşılayıp eşlik eden Alen’le birlikte hızımı arttırıp 11:00:33 resmi zamanı ile finiş matının üzerinden geçtim.

Genel Değerlendirme

Lavaredo Ultra Trail yarış öncesi beklentilerimi karşıladı. Parkur kısaltılmış olmasına rağmen uzun iniş çıkışları ve değişken zemin yapısı ile ciddi bir zorluk içeriyordu. Bu yarışa katılmaktaki temel amaçlarımdan biri UTMB’ye iki ay kala sıkı bir antrenman olması idi ve bu konuda yalnız olmadığımızı gördük. İçlerinde elit atletlerin de olduğu konuşma şansı bulduğumuz birçok koşucu bu yarışı UTMB’ye iyi bir hazırlık olarak gördükleri için geldiklerini söyledi. Doğa, organizasyon, parkur, istasyonlar ve işaretlemenin böyle bir organizasyonda olması gerektiği gibi birinci sınıf olduğunu söylemem gerek.

Öte yandan Dolomitler bölgesi gerçekten de doğa sporları yapmak için harika bir yer. Kasabanın merkezinden 6-7 dakika yürüdükten sonra çevredeki dağların eteklerine ulaşıp kendinizi doğanın içinde bulabiliyorsunuz. Cortina deniz seviyesinden yaklaşık 1300m yükseklikte. Şehrin içindeki farklı teleferiklerle 10-15dk içinde 1800-2200m civarlarına çıkmak mümkün. Biz yarıştan önce iki defa teleferikle, bir kere de yarıştan sonraki gün tempolu yürüyüşle yaklaşık 45dk’da bu noktalara çıktık. Kasabanın dört bir yanından dağılan işaretli ve son derece geniş patika sistemi ile tüm Dolomitler bölgesinde yürümek, koşmak ve bisiklete binmek mümkün. 

Cortina kasabasının teleferikten görünüşü.
Cortina kasabası kayak tutkunları için özellikle kışın son derece popüler bir adres olduğu için ucuza bir şey bulmak oldukça zor. Otel rezervasyonunu erken yaptırmakta fayda var. En kolay ulaşım Venedik havaalanından Cortina Express ve ATVO şirketlerinin otobüsleri ile yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk. (tek yön adam başı 25 euro). Cortina’da dükkanlar 9:30 – 12:30 arasında açık, daha sonra 15:30’a kadar (bazıları 16:30’a kadar) sieasta için kapalı. 15:30-19:30 arasında tekrar açılıyorlar. Pazar günü ise restoranlar dışında açık bir yer bulmanız pek mümkün değil.

Halk ve esnaf turizme doyduğundan olacak yarışa yeterince ilgi gösterdiklerini söylemek zor. Bu anlamda bana biraz Runtalya’ya yeterince ilgi göstermeyen Antalya halkını anımsattı. Yarış olsa da olmasa da nasılsa buraya binlerce turist geliyor havasındalar. Öte yandan İtalyanlara özgü sıcaklık burada mevcut. Kaldığımız otelin sahiplerinden dışarda karşılaştığımız kişilere kadar hemen herkes bir şey sorduğunuzda size yardımcı olmaya çalışıyor, bu konuda bir sıkıntı yok.

Soldaki T-Shirt kayıt olan herkese, sağdaki yelek ise sadece yarışı bitirenlere veriliyor. 
Son olarak bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Daha önce birçok patika yarışında ve ultra maratonda çoğu kendi hatamdan kaynaklanan şekilde yanlış yola girmiş biri olarak yarıştaki işaretlemeyi kusursuz denebilecek kadar iyi buldum. Ağaçlara bağlanmış kırmızı kurdelâlar,  yerdeki kırmızı kazıklar ve kritik kavşakların hemen hepsinde bekleyerek koşucuları yönlendiren görevliler ile ilk kez koştuğum ve çoğunu yalnız geçtiğim bir bölgede 11 saat boyunca neredeyse hiç tereddüte düşmediğimi söyleyebilirim.

Ancak bitirdikten sonra öğrendim ki 42Km noktasına kadar yarışı beraberce lider götüren iki North Face atleti olan Mike Foote ile Western States 2011 ikincisi Mike Wolfe bu noktadan sonra yanlış yola saparak parkuru 5-6km fazla koşmak durumunda kalmışlar. Bu da haliyle onları olası bir birincilikten etti. (Wolfe 2, Foote ise 5.olarak bitirdi.). Bu konuya daha önceki bu  yazımda değinmiştim ve bir kez daha gördük ki işaretleme ne kadar iyi olursa olsun patika yarışları ve ultra maratonlarda bu tür durumlar en deneyimli koşucular dahil herkesin başına gelebiliyor. Her iki atlet de doğal olarak hayalkırıklığı yaşamasına rağmen bu durumu büyük olgunlukla karşılayıp sporcu ruhuna özgü şekilde ödül töreninde tüm rakiplerini tek tek tebrik ettiler. Keşke aynı şeyleri geçen ay Çekmeköy 10K patika yarışında sorunsuz bir işaretleme olmasına rağmen yanlılş yola saptıktan sonra yaptıkları anlamsız ve mantıksız itirazlarla orada bulunan yüzlerce kişiyi saatlerce bekletip huzursuzluk yaratan, organizatörleri zor durumda bırakarak ödül töreninin yapılmasını geciktirenler için de söyleyebilseydik. Umarım bizde de bu kültür en kısa sürede gelişir ve bir daha böyle sahnelerle karşılaşmak zorunda kalmayız.    

42.km'ye lider gelen Mike Wolfe daha sonra yolu kaybedip 9.luga kadar düştükten sonra yarışı 2. bitirmeyi başardı. 
Yarışa katılan Türk’lerin sonuçları.
Aykut Çelikbaş 11:00:33
Faruk Kar 12:19:27
Caner Odabasoglu 13:13:05
Serkan Girgin 13:52:07
Sertan Girgin 14:10:49
Alen Gavar 33K'da ayak problemi ile çekildi. 
Tüm sonuçlar için tıklayın

2013 yarışını anlatan biri detaylı üç video yayınlandı. İlk videonun 37. saniyesindeki yarışın başlangıç anında ben de kadraja girmişim. 





Yarış hakkında daha fazla bilgi için önceki yazıma göz atabilirsiniz. 

1 yorum: